16 Mart 2013 Cumartesi

Gobyy ' e Dönüş

Ankara'ya geleli  5 ay kadar olmuştu. Okulu tanımak, çevreyi tanımak, hala ilk hedefimdi. Bölümüm annemin tercihiydi. Ama Dil Tarih tabii ki benim gururum. İlk zamanlar değiştirmeyi düşünmedim de değil, hatta tekrar üniversite sınavına bile girdim. Bölümüm deki hocalarım, Fakültemde ki hocalarım, en aşırı sol görüşlü olanı bile o kadar kaliteli ve bana kadar çok şey öğretiyordu ki onlardan vazgeçemezdim, vazgeçmedim de. Şimdi düşünüyorum da her halde hayatımda başıma gelen en güzel şeylerden birisi de buydu. Çevreyi tanımak için Ankara!nın en çok Solfasol, Mamak, Elmadağ, Yenimahalle, Şentepe, İlker, Keklikpınarı gibi semtlerine takılır olmuştum tabii ki Tekvando  Hocalarıyla ve arkadaşlarımla birlikte.

Bir gün beni Site Yurdunun Tanışma Çayı'na davet ettiler. Kim, neden ve niçin ben davet edildiğimi bilmeden bilet alıp gittim." İçeri girdim ve o kapıdan bir daha dışarı hiç çıkmadım." Çok Sevgili, üzerimde çok emeği olan Ağabeyim Çetin Tokdemir'le tanıştırıldım. Onun ailesi Aydın'da oturuyordu ve bende Aydınlıydım.

İşte hepsi bu kadar değildi. Sadece görünen başlangıcı buydu. Ne yaptığımı sordu, bende anlattım, insanlarımızı, yetimleri, fakirliklerine rağmen cömertliklerini, karşılıksız saf sevgiyi nasıl doyasıya yaşattıklarını, gözlerindeki kıvılcımlarda duaların nasıl içten yapıldığını hissedebildiğimi, sıcacık gülümseyişlerini ve kocaman kucaklayışlarını......Bitmezdi daha sohbetimiz ama  sanatcıya (Faruk Tülek'ti yanlış hatırlamıyorsam) ayıp olmasın diye sustuk. Ve benim beynimi kemiren " NASIL " sorusuna da çözüm bulmuştu.

Bir vakıf vardı, fakirlere, ihtiyaç sahiplerine ve kendi arkadaşlarının durumu kötü olan ana-baba, eş, çoluk-çocuklarına gözeten, gücü nisbetinde yardım eden, gıda dağıtan bir vakıf. Başkanıylada beni tanştıracaktı.
Ve kesinlikle benim gönlümde birer yerleri bulunan yaşlı teyzelerime, amcalarıma, hanelere başım dik utanmadan, içim ezik girmeyecektim, bu harika bir haberdi. Günlerce sevinç ve heyecandan uyuyamadım.

Aradan bir kaç gün geçtikten sonra kalmakta olduğum ögrenci evinden gece yarısı " burda sana yatacak yer yok " diyerekten kovuldum. Hayatım boyunca hiç kızmadım evimizin ablası NİGAR ablama, hiç kırılmadım.
Hep dua ettim. O gece yarısı beni kovmasaydı. ben bu kadar güçlü ayakları üzerinde durabilecek kabiliyette biri olamazdım. Yılmamayı en kötü durumlarda, en kısa zamanda, en iyi çıkış yolunu bulmayı öğretti bana. O kadar çok sıkılmasaydım  bu gün bu kadar olğun olamazdım. En mühimi de gerçek ülkücülerle tanışamzdım.

Ülküsü olan kişi güçlüdür. Ülküsü olan kişi de Allah korkusu vardır. Ülküsü olan kişi çalışır. Ülküsü olan kişi sahip çıkmayı bilir. Ülküsü olan kişi devletini, milletini, insanını, toprağını, bayrağını sever. Ülküsü olan kişi  durup dinlenmeden, bıkmadan hedefine yürür. Ülküsü olan kişi ölümüne sadıktır, canımı sıktınız ben gidiyorum diye bırakıp gitmez. Her nerde olursa olsun farkedilir, dürüstlüğü, samimiyeti ve iyiniyetiyle......

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder